Cinsel İşlev Bozuklukları Psikoterapisi
Ana sayfa » Tıbbi Birimler » Psikiyatri » Cinsel İşlev Bozuklukları Psikoterapisi
A. Cinsel Yaşam
A.1. Cinsellik ve Cinsel Sağlık
Cinsellik insanların kendileri ve başka insanlarla ilişki içerisinde gerçekleştirdiği cinsel zevk almaya, vermeye ve üremeye yönelik deneyimlerden oluşur. Haz, arzu, aşk ve yakınlık ile yakından ilişkili olan cinsellik bazen de bir zorunluluk ve kaygı eşliğinde yaşantılanabilir. Temel olarak duyumlarla ilişkili olan cinsel ilişki sadece cinsel organlarla değil tüm bedenle ilişkili olduğu gibi cinsellik de sadece üreme ile ilişkili olmadığından cinsel sağlıktan söz edebilmek için cinselliğin zorunluluktan arınmış olması ön koşuldur. Sağlıklı bir cinsel yaşam için cinsel birlikteliklerin fiziksel, duygusal, ekonomik, toplumsal baskılardan arındırılmış ve cinsellik ile ilgili kaygıların en aza indirilmiş olması gerekir.
A.2. Doyumlu ve Mutlu Cinsel Yaşam
Cinsel etkileşim her türlü etkileşimde olduğu gibi öncelikle kişinin kendini tanıması, kendine değer vermesi, güvenmesi ve bedeniyle, haz aldıkları ile ilgili farkındalığın oluşması ile başlar. Mutlu ve doyurucu bir cinsel yaşam için ilk koşullardan biri eşler arası etkin iletişim, açıklık, paylaşım ve karşılıklı saygıdır. Kişlerin birbirlerine karşı sorumlu davranması, karşılıklı mahremiyeti ve değerinin tanınması önemlidir. Cinselliğin nasıl yaşanacağı ile ilgili her ayrıntı çiftlerin sözel veya davranışsal ortak istek ve rızası ile gerçekleşmelidir. Çiftin cinsel ilişki ile ilgili kayglarını, haz aldıkları, hoşlandıkları, hoşlanmadıkları şeyleri birbirleriyle paylaşmaları ortak ve doyumlu cinsel yaşamı keşfetmelerine yardımcı olur.
A.3. Cinsel Mitler/Yanlış İnanışlar
Cinsel mitler ve yanlış inanışlar cinsiyet rolleri ve beklentileri ile sıkı biçimde ilişkili olup genellikle cinsel yaşamın üreme ve performans ekseninde değerlendirilmesine yol açar. Aynı zamanda kadın cinselliğini sınırlamaya yönelik inanışlar da yaygındır. Bu inanışlar cinsel yaşamı sınırlar, kısıtlar ve cinsel yaşamla ilgili kaygıların belirginleşmesine neden olur. Cinsel mitlerden bazıları şunlardır:
- ‘Her şeyde olduğu gibi cinsellikte de başarı önemlidir’
- ‘Cinsel ilişki isteğini erkek belirtmelidir’
- ‘Erkekler cinsel ilişkiye her zaman hazırdır’
- ‘Yaşlanma cinsel isteği tamamen ortadan kaldırır’
- ‘Menopoz cinsel isteği ortadan kaldırır’
- ‘Bir erkek ne kadar sık ve ve ardışık sevişiyorsa o kadar güçlü ve haz vericidir’
- ‘Erkek cinsel organı büyüklüğü oranında haz verir’
- ‘İlk cinsel ilişki kadın için ızdırap vericidir’
- ‘İlk cinsel ilişkide kadınlarda kan gelmelidir’
- ‘Sevişme her zaman kendiliğinden olmalıdır. Konuşmak sevişmeyi bozar’
- ‘Sevişmede neyin normal olduğuna dair kurallar vardır’
- ‘Olgun kadın birleşme ile orgazm olmalıdır’
- ‘Sık mastürbasyon zarar verir’
A.4. Kadın Cinselliği
Kadınların %30-60’ında yaşamları boyunca en az bir cinsel sorun yaşandığı tespit edilmiştdir. Toplumumuzda kadınlar genellikle kendi cinselliklerine yabancı biçimde sadece eşine yanıt verme beklentisi içinde yetiştirilmeye meyillidir. Kadınlarda cinsel işlev bozukluğu gelişmesinde yanlış inanışların, yetiştirilme tarzının, geleneksel kadın rolünün dışına çıkmakta zorlanmanın büyük etkisi olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda aile içi şiddete tanık olmuş, maruz kalmış kadınlarda cinsel işlev bozukluğu sık görülmektedir. Otoriter, baskıcı baba ve edilgen, güçsüz kalan/bırakılan anne modelleri özellikle vajinismus ve cinsel istek bozukluları gelişmesinde etkilidir.
Kadınlarda duygusal yakınlık ve sıcaklık, ön sevişme/sevişme, cinsel ilişkiye hazır olma önemli yer tutar. Bu nedenle yakınlık sorunları, kısıtlı sevişme, iletişim problemleri, evlilik çatışmaları cinsel sorunlara yol açabilmektedir. Cinsel organlardan hoşlanmama, ‘kızlık zarı’nın ve cinsel organların zarar görnesi korkuları da cinsel sorun gelişmesine katkıda bulunur.
A.5. Erkek Cinselliği
Erkeklerin yaklaşık %40’ı yaşamları boyunca en az bir cinsel işlev bozukluğu geçirirler. Cinsel sorun ilk cinsel aktivitieden itibaren başlayabileceği gibi bazen de sonraki yıllarda bir süreci izleyerek gelişebilmektedir. Cinsel sorun durumsal olabilir veya her cinsel aktivite sırasında yaşanabilir.
Erkeklerde cinsel sorunların kökeninde genellikle rollerle ilişkili olarak performans kaygısı, kısıtlı sevişme, yetersiz/yanlış bilgilenme, eşler arası iletişim ve diğer ilişki sorunları, kaygılı kişilik yapısı, suçluluk duyguları psikiyatrik rahatsızlıklar ve organik kökenli nedenler yer almaktadır.
B. CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI
B.1. Kadında Cinsel İşlev Bozuklukları
B.1.a. Cinsel İstek Bozukluğu
Cinsel istek bozukluğu kişinin yaşı ve yaşam koşulları dikkate alınarak, sürekli olarak ya da tekrarlayıcı bir biçimde cinsel fantezi ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması ya da hiç olmaması durumudur. Diğer bir deyim ile cinsel hayaller kurmak, cinsel konularda konuşmak, cinselliği hatırlatan hemen her şeye karşı istektebir azalma ya da hiç istek olmaması durumudur. Kadının cinsel eylemi oluşturacak ortamı hazırlama, oluşturma, cinselliği başlatma ile ilgili hevesi yoktur ya da azalmıştır. Cinsel isteksizliği olan kadınlarda uyarılma evresine ait belirtiler de (ıslanma, göğüslerde dikleşme) azalmıştır veya yoktur.
B.1.b. Cinsel Tiksinti Bozukluğu
Tekrarlayıcı biçimde cinsel ilişki kurmaktan aşırı tiksinti duyma ve bundan tümüyle ya daçoğu zaman kaçınma durmudur. Genellikle cinselliği engelleyecek bazı gerekçeler bulunur. Kadın partneriyle cinsel ilişki olasılığı ile karşılaştığında kaygı, korku iğrenme yaşar. Rahatsızlık örneğin sadece genital salgılarla sınırlı olabileceği gibi, öpme, dokunma, birleşme gibi cinselliğin bütün alanlarına yönelebilir.
B.1.c. Cinsel Uyarılma Bozukluğu
Kadınlarda cinsel uyarılma sırasında yeterli bir ıslanma, kabarma tepkisi olmaması veya cinsel etkinlik bitene kadar sürdürememe durumudur. Sıklıkla orgazm bozukluğu ile birlikte görülür. Ülkemizde çoğunlukla cinsel eğitim ve deneyimin çok az olmasından ve temel cinsel tekniklerin ve partneri uyarma yöntemlerinin çiftler tarafından iyi bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.
B.1.d. Orgazm Bozukluğu
Olağan bir cinsel uyarılma evresinden sonra orgazmın sürekli ya da yineleyici biçimde gecikmesi ya da olmamasıdır. Kadınlarda orgazmın anlaşılması ve değerlendirilmesi diğer cinsellik evrelerine göre daha zordur. Orgazmın kendisinin anlaşılması bu denli güçlükler taşıyorken orgazm bozukluğunu tanımak zor olabilir. Kadınlarda orgazmı oluşturacak uyarının türü ve yoğunluğu açısından bireysel farklılıklar erkeklere oranla daha sıktır.
B.1.e. Vajinismus
Vajinismus, vajinaya giriş denendiğinde, vajinanın dış üçte birini çevreleyen kaslarda yineleyici ya da sürekli birbiçimde istemsiz kasılmaların olmasıdır. Çoğunlukla cinsel birleşmeye olanak vermeyen bu kasılmayı kadın kendisi yapmaz ve kendi isteği ile de geçiremez. Temel bozukluk, vajina girişindeki kasların istemsiz kasılmasıdır ancak vajinismusda buna bedenin çeşitli bölgelerinde bazen tüm bedende kasılmalar, sıklıkla bacakların kapanması, korku, bazen titreme, çarpıntı, terleme, bulantı, hatta kusma, fenalık hissi ve ağlama gibi belirtiler eşlik edebilir.
B.1.f. Disparoni (Ağrılı Cinsel Birleşme)
Cinsel ilişki sırasında eşlik eden genital bölge ağrının olmasıdır. Tekrarlayıcı olması önemlidir. Kısa süreli ve geçici olan ağrılar disparoni olarak değerlendirilmezler. Vajinismus ile birlikteliği sık görüldüğünden ve oluşmasına benzer nedenler yol açtığından günümüzde artık vajinismus ile aynı başlık altında değerlendirilip ele alınırlar. Cinsel eylem sırasında ağrı olması nedeniyle beraberinde uyarılmanın kısa sürmesine bağlı uyarılma bozukluğu ya da orgazm bozukluğu görülebilir. Kadın cinsel sorunları içinde fiziksel nedenlerin en sık rastlandığı bozukluk disparonidir. Cinsel birleşmede ağrı yakınması olan bir kadında öncelikle fiziksel bir sorun olup olmadığı araştırılmalıdır.
B.2. Erkekte Cinsel İşlev Bozuklukları
B.2.a. Cinsel İsteksizlik
Erkeklerde ilgi/istek azlığı yakınmaları ile yapılan başvurular oldukça nadirdir. Bunun en önemli nedeni cinsel ilgi ve istek azalmasının sıklıkla sertleşme güçlüğüne (uyarılma bozukluğuna) neden olması ve erkeklerin daha çok serleşme güçlüğü yakınması ile başvurmalarıdır. İlgi ve istek bozukluğu ile yapılan başvuruların sıklığını azaltan bir başka etken ise ‘erkeklerin her zaman ve her koşulda cinselliğe hazır olduğu’ biçimindeki cinsel mittir. Bu tür yanlış/abartılı bilgi ve beklentiler erkeğin yardım arama davranışı içine girmesine engel olmaktadır. Cinsel ilgi ve istek bozuklukları erkeklerde hemen tamamen “azalmış cinsel istek” biçiminde kendini gösterir.
B.2.b. Sertleşme Güçlüğü
Sertleşme güçlüğü cinsel birleşmeyi sağlamak için gerekli sertleşmenin oluşmasında ya da sürdürülmesinde ortaya çıkan inatçı ve tekrarlayıcı yetersizlik olarak tanımlanabilir. Bir uyarılma bozukluğudur ancak cinsel ilgi ve istek kaybının bir sonucu olabrak ortaya çıkabilir.
B.2.c. Erken Boşalma
Erken boşalmanın fikir birliğine ulaşılmış bir tanımı yoktur. “Erkeğin, partneri orgazm olmadan önce boşalması” biçimindeki bir tanım yetersiz kalmakta ve bu tanımlama günümüzde bir cinsel mit olarak kabul edilmektedir. Erkeğin çok az cinsel uyarılma ile cinsel birleşme öncesinde ya da birleşmeden hemen sonra ve arzu ettiği süreden daha önce oluşan boşalma daha iyi bir tanımlama olmaktadır. Boşalma süresi yaş, cinsel birleşme sıklığı, partner özellikleri, ön sevişme süresi ve ortamın uyarıcılığı gibi etkenlere bağlı olarak değişebilmektedir. Bundan dolayı erken boşalma sorunu tekrarlayıcı ve inatçı seyrettiğinde bu tanı konur.
C. Cinsel Terapi
Cinsel terapi, cinsel sorunlar ve tedavileri konusunda eğitim almış psikiyatrist ve klinik psikologlar tarafından çiftlere yönelik olarak, bazen de bireysel uygulanan psikoterapi yöntemidir. Cinsel terapilerde çiftin psikodinamik özellikleri gözetilir ve temelde bilişsel-davranışçı terapi tekniğine dayalı bir yol izlenir.
Cinsel sorunu ortaya çıkaran ve yerleşimesine neden olan etkenlere göre tedavi yöntemi olarak psikoterapi ve/veya ilaç tedavisi seçilebilir. Sorun tamamen tıbbi/biyolojik etkene bağlı ise ilaç tedavis veya diğer tıbbi tedaviler seçilir. Eğer sorunun kaynağı psikolojik etmenler ise veya tıbbi nedenler olmasının yanında psikolojik etmenler durumu ağırlaştırıyorsa psikoterapi uygulanmalıdır.
Uzun yıllardan beri etkinliği bilimsel olarak kanıtlanmış olan cinsel terapiler günümüzde cinsel sorunların çoğunu başarılı biçimde tedavi etmektedir. Cinsel sorunun özelliğiğine ve çifte göre değişmekle birlikte cinsel terapi ortalama olarak 2-4 ay sürer. Bazı durumlarda 1-2 seans ile düzelen vakalar olabileceği gibi nadir durumlarda tedavinin 1-2 yıl sürmesi gereken vakalar vardır. Tek görüşmede ve mucizevi ürünlerle tedavi iddiaları gerçekçi/bilimsel olmamakla birlikte cinsel tedavi arayışındaki kişilerin ümitsizliğini ve çare arayışını kısıtlayarak, zaman ve para kaybına yol açarak çift üzerine olumsuz etki yapabilmektedir.
Cinsel terapi bireylerin kendi bedenlerini, kimliklerini, cinselliklerini ve ilişki biçimlerini güvenli ve mahrem bir ortamda keşfetmeye cesaretlendirildikleri bir öğrenme biçimidir. Bu öğrenme ve keşif süreci çiftin özelliklerine göre değişen sürat ve derecelerde olur.