Gebe Takibi ve Doğum
Ana sayfa » Tıbbi Birimler » Kadın Hastalıkları ve Doğum » Gebe Takibi ve Doğum
Gebeliğe Hazırlıkta Nelere Dikkat Etmeliyiz?
Anne adayı bebek sahibi olmak istiyorsa bu kararı alınca bazı koşullara daha çok önem vermelidir. Çeşitli nedenlerden dolayı ilaç kullanımı gerekiyorsa korunmasız ilişkinin altı çizilerek doktordan yardım istenmelidir. Çünkü gebe kalma ihtimali bu koşularda yüksek olacağı için radyasyon alımı, ağır ilaç kullanımı kadın için önemli olacaktır.
Alkol, sigara ve kötü alışkanlıklar mevcutsa bir an önce bunlardan arınmak gerekir. Çünkü bebeği de birebir ilgilendirecek bu durumun önüne ne kadar erken geçilirse şartlar o yönde çok daha iyi olgunlaşacaktır.
Gebeliğe hazırlıkta bir diğer konuda kilo kontrolünün sağlanmış olmasıdır. Zaten gebelik boyunca vücut kitle ağırlığı artacağı için bedenin uygun kilo ile gebe kalması pek çok hastalığa karşıda önlem olacaktır. Aksi halde fazla kilo ile gebe kalmış bayanlar daha çok şişlik, ödem, nefes darlığı, tansiyon, gestasyonel diyabet ve zor doğum gibi istenmeyen rahatsızlıklara yakalanabilecektir.
Gebeliğe hazır bünye içinde düzenli olarak cinsel ilişki ve huzurlu bir hayat şarttır. Eşlerin birbirlerine olan anlayışı ve cinsel yaklaşımı kadını gebeliğe hazırlayabilecek en önemli kriterdir.
Gebelik Öncesi Muayene
Anne olmaya karar verildiğinde ilk yapılması gereken gebeliği takip etmesi istenilen hekim ile temasa geçmek, randevu almak ve muayeneye gitmektir. Gebelik öncesi muayenenin birtakım amaçları vardır. Sağlık durumu ile iligili amaçların dışında sizin hamileliğinizi takip etmesini ve doğumunuzda eşlik etmesini arzu ettiğiniz hekiminizi tanımanız ve pozitif diyalog kurmanız açısından da bu ilk ziyaret son derece önemlidir. Doktorunuzla kuracağınız diyalog hamilelik takiplerinin önemli bir detayıdır.
Doktorunuz “ben bebek sahibi olmak istiyorum” diye başvurduğunuzda sizin genel sağlık durumunuz ile ilgili ana hatları çıkartmaya çalışacak ve olası problemleri saptyarak bunları tedavi edecektir.
Muayenenin ilk aşaması görüşmedir. Bu görüşmede doktorunuz ilk önce sizi tanımaya çalışacaktır. Yaşınız, mesleğiniz, kaçıncı evliliğiniz olduğu gibi sizin için önemsiz görünebilecek bazı bilgiler doktorunuza önemli ipuçları verebilir. Bunlardan mesleğiniz özellikle önemlidir. Meslek ile ilgili faktörler genel sağlık durumu dışında hamilelikte de zararlı olabilmektedir.
Doktorunuz daha sonra kalp hastalığı, diabet, karaciğer hastalığı, böbrek hastalığı gibi kronik sistemik hastalığınız olup olmadığını sorgular. Bu hastalıkların varlığı hamileliğin size zarar vermesine neden olabileceği gibi bebeğinizin sağlıklı gelişimine engel olabilmesi açısından da önemlidir. Sistemik hastalıklar gözden geçirildikten sonra sıra daha spesifik olan jinekolojik hastalıklara gelir. Miyom, yumurtalık kisti, endometriozis gibi hamileliğe engel olabilecek durumların varlığına yönelik ipuçları aranır ya da daha önceden bu tür durumların varlığı tespit edilmiş ise uygulanan tedaviler ve sonuçları ile ilgili bilgi edinilir. Bazı jinekolojik hastalıklar ve enfeksiyonlar hamile kalmada güçlüğe ya da hamile kalındığında düşüklere neden olabildiğinden jinekolojik öykü son derece önemlidir.
Obstetrik öykü olarak adlandırılan ve daha önceden yaşamış olduğunuz hamilelikler ile bunların sonuçları ile ilgili bilgiler de önemli ipuçları verebilir. Eğer daha önce doğum yaptıysanız bebeklerin doğum haftaları, doğum kiloları, doğum şekli, eylem ve doğum sırasında yaşanan özellikler değerlendirilir. Eğer daha önceden tekrarlayan düşükler, sakat ya da ölü doğumlar varsa doktorunuz yeniden hamile kalmanıza izin vermeden önce bunların nedenlerini araştırmak ve gerekiyorsa tedavi etmek isteyecektir.
Bu ilk görüşmede hem anne hem de baba adayının aile geçmişleri sorgulanır, soylarında genetik geçiş gösteren herhangi bir anomali ya da hastalığın olup olmadığı araştırılır. Bu tür bir problem varlığında doktorunuz gebelik öncesi genetik danışmanlık isteyebilir.
Görüşmenin bir başka amacı da anne-baba adayının yaşam ve beslenme alışkanlıklarının ortaya çıkarılmasıdır. Bu alışkanlıklar hamileliğe ve bebeğe zarar verebileceği için mutlaka sorgulanmalıdır.
Düzenli ya da düzensiz kullanılan ilaçlar hekim ile tartışılmalı, bunların gebeliğe ve bebeğe olan etkileri sorgulanmalıdır. Öte yandan alerji varlığı ve hangi maddelere karşı allerjik olunduğu da önemlidir.
Muayene
Öykü alındıktan ve kişinin genel sağlık durumu ile ilgili detaylı bilgi edinildikten sonra sıra muayeneye gelir. Bu jinekolojik muayenede standart muayeneden farklı bir işlem yapılmaz.
Muayenede vajinal ve pelvik enfeksiyonlar araştırılır. Transvajinal ultrasonografi ile rahim ve yumurtalıkların durumu değerlendirilir. Myom, kist, endometrioma varlığı araştırılır.
Eğer daha önceden yapılmadıysa ya da yapılmış olsa bile üzerinden 1 yıldan fazla zaman geçmiş ise mutlaka smear testi yapılmalıdır.
Muayenenin son aşaması boy,kilo ve tansiyon tespitinin yapılmasıdır.
Laboratuvar incelemeleri
Öykü ve muayeneden sonra sıra bunlarla saptanamayan faktörlerin incelenmesi gerekir. Bu inceleme laboratuvar yardımıyla yapılır. Bilinenen herhangi bir hastalığı olmayan kişlerde rutin testler istenir. Rutin testler şunlardır:
- Tam kan sayımı
- Tam idrar tetkiki
- Anne ve babanın kan grupları
- Toksoplazma ile ilgili testler
- Rubella (kızamıkçık) ile ilgili testler
- Hepatit B ile ilgili testler
- Açlık kan şekeri (AKŞ) bakılması
Bunlar dışında belirli bir yakınma ya da bulgu varsa buna yönelik incelemeler yapılır. Örneğin adet düzensizliği varlığında tiroid ve prolaktin hormonları da dahil olamak üzere detaylı hormon incelemesi gerekli olabilir. Jinekolojik hastalık dışında bir patoloji saptandığında doktorunuz ilgili branştan konsülatasyon isteyecektir.
35 Yaşından Sonra Hamile Kalmak
35 – 40 yaş arasındaki sağlıklı kadınların genellikle hamilelikleri sağlıklı geçer. Eğer problem çıkarsa, bunlar genelde başarıyla tedavi edilir.
35 Yaşından Sonra Anne Adaylarının Riskli Durumları:
- İnfertilite
- Yüksek tansiyon
- Şeker hastalığı
Düşük
Plasenta previa (Plasentanın yanlış yerde olduğu ve rahim ağzını kapladığı durum)
- Sezeryan
- Erken doğum
- Ölü doğum
- Genetik rahatsızlığı olan bebekler
Bu riskler sebebiyle, 35 yaşından sonra yaşanan hamileliklerde prenatal bakım son derece önemlidir. Yaşınız ne olursa olsun, hamile kalmaya çalışmadan önce mutlaka doktorunuzu görün.
Eğer kontrol edilmezse, bazı medikal durumlar sizin ve bebeğiniz için risk yaratabilir. Eğer 35 yaşından büyükseniz ve denemenize rağmen 6 aydır hamile kalamıyorsanız; doktorunuza başvurunuz. 35 yaşından sonra, öncesine göre hamile kalmak zorlaşır çünkü doğurganlık yaşa bağlı olarak azalır. Çoğu vakada infertilite tedavi edilebilir.
Gebelik Testleri
Gebeliği olabildiğince erken saptayabilmek, her dönemde insanları ilgilendirmiş, bu amaca yönelik birçok çalışma yapılmıştır.
Bugün kadın vücudunda yalnızca gebelik durumunda üretilen bazı maddelerin bulunduğu bilinmektedir. Kanda ve idrarda bu maddelerin saptanmasına dayalı gebelik testlerinin de güvenilirliği çok yüksektir.
Gebelik sırasında salgılanan HCG’yi saptama yöntemlerinin bulunmasından sonra ilaç sanayisi laboratuvara gitmeden evde de uygulanabilecek testler geliştirmeye yöneldi. Böylece hiçbir yere başvurmadan, ev ortamının gizliliği içinde gebelik testi yapma olanağı doğdu.
Kolayca uygulanan kişisel hamilelik testleri de gene HCG hormonunun saptanmasına dayanır. Ama bu testlerde HCG hormonu kandan çok daha kolay elde edilen bir madde olan idrarda saptanır. Gerek kolaylığı ve güvenilirliği, gerekse eczanelerden salın alınarak evde tek basma uygulanabilmesi nedeniyle bu tür testler yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır.
Uygulama Zamanı
Kişisel gebelik testlerinin pozitif (olumlu) sonuç verebilmesi için, bir litre idrardaki gonadotropin miktarının en az 50-100 uluslararası birime ulaşmış olması gerekir. Döllenme gerçekleşmişse genellikle âdet gecikmesinin ilk gününden başlayarak testin pozitif çıkmasını sağlayacak kadar HCG idrara geçer. Ama gebelik testi daha erken, yani henüz gecikme olmadan yapılırsa idrardaki HCG miktan düşük olacağından alınan sonuç yanıltıcıdır.
Uygulama Biçimi
Testi sabah idranyla uygulamak en doğrusudur. Sabah idrarında HCG oranı yüksek olduğundan test daha doğru sonuç verecektir. Test kutusunda Özel bir kap varsa idrar onun içine, yoksa temiz ve kuru bir başka kaba boşaltılır. Daha sonra test kutusundaki açıklamalara göre idrar HCG karşıtı antikorlarla uygun işlemden geçirilir ve belirtilen süre kadar beklenir. Sonuç test kutusunun üzerindeki açıklamalara göre değerlendirilir. Gebelik olup olmadığı testin tipine göre renk değişikliğine ya da test çubuğu üzerindeki başka değişikliklere bakılarak anlaşılır.
Herhangi bir değişiklik görülmezse idrarda HCG olmadığı sonucuna varılır, ama negatif sonuç almması durumunda test birkaç gün sonra yinelenmelidir.
Testin Güvenirliği
Kutu üzerindeki açıklamalara tam olarak uyulması koşuluyla testin sonuçlan güvenilirdir. Yukanda da belirtildiği gibi test âdet gecikmesinin birinci gününNegatif sonuç alınmışsa ve birkaç gün sonra hâlâ âdet kanaması görülmezse test yinelenmelidir. Sonucun gene negatif çıkması durumunda idrar örneği bu kez bir laboratuvarda, daha duyarlı gebelik testleriyle incelenmelidir.
Gebelik olmadığı kesinleştiği halde âdet görmeme (amenore) durumu varsa zaman geçirmeden bir uzman hekime görünmek gerekir. Gebelik testinin yalancı pozitif sonuç vermesine ise çok ender rastlanır. Örneğin bir düşük ya da kürtajdan kısa süre sonra uygulanan test, idrarda hâlâ bir miktar HCG bulunduğu için pozitif sonuç verebilir.
Gebelikte Sabah Bulantısı
Hamileliğin ilk belirtilerinden olan mide bulantısının sebebi genellikle hormonal ve fiziksel değişikliklere bağlanmaktadır. Bulantılar yorgunluk, keskin kokular ve kan şekerinin düşmesiyle tetiklenebilir. Her kadında görülmeyen bu bulantılar bazı hamilelerde uzun süre yaşanabilir.
Çoğu kadın uyandığında mide bulantısı hisseder. Bunun sebebi sabahları kan şekerinin çok düşük olmasıdır. Ancak mide bulantıları gün içerisinde her saatte görülebilir.
Çoğu hamilede 12. haftada azalan belirtiler 14. hafta itibariyle yok olur. Ancak tüm hamilelik boyunca da sürdüğü görülebilir. Nadiren bulantıların çok şiddetli olması söz konusudur.
Keskin kokulu, baharatlı ve kızartılmış besinlerden uzak durun. az ama sık yiyin. Ekmek, tahıllı besinler ve muz gibi lifli meyveler mideyi bastırır. Yatağınızın başucunda birkaç bisküvi bulundurun. Uyandığınızda birkaç tane atıştırın ve kan şekerinizin normal seviyeye gelmesi için 15-20 dakika bekleyin.
Hamilelikte Folik Asit Takviyesi
Hamilelikte yapılan folik asit takviyesinin, doğacak bebekte nöral tüp defektleri riskini azaltır.
Hamilelikte Vitamin ve Demir Alımı
Hamilelikte 16. haftadan itibaren sizdeki gelişimler nedeniyle kanınızın miktar olarak artması nedeniyle kansızlık belirtileri ortaya çıkabilir ve buna bağlı halsizlik ortaya çıkabilir.Doktorunuz yaptığı ölçümlerde eğer kansızlık eğilimi saptarsa o zaman size ekstradan demir takviyesi yani kan ilacı verebilir.Bu tür durumlarda da yine bazı anne adaylarının aklına şu gelebilir: Benim arkadaşımın doktoru ona ilaç vermedi bana doktorum ilaç verdi.Bunda da herhangi bir yanlışlık yok.Bazı doktorlar rutin olarak hiçbir şikayeti olmasa bile kansızlık olmasa bile demir takviyesi yapmayı gerekli görürler.Bazıları da demir takviyesini sadece kan ölçümlerine göre verirler.Bunların ikisi de doğrudur ve doktorunuzun önerilerine uymalısınız.
Yine ilaç kullanımı konusunda bazı doktorlar rutin olarak vitamin veriyor olabilirler, bazıları vitaminleri iyi beslenmeye daha üstün tutmadıkları için gerekli görmüyor olabilirler.İkisi de doğrudur.Gereksiz yere kullanılmadığı sürece aşırı dozda kullanılmadığı sürece vitaminlerin bir zararı yoktur.
Yine bazı doktorlar Omega-3 kaynakları yani balık yağı tableti verebilirler bazıları vermeyebilirler.Bunda da bir yanlışlık yok.Ama eğer tablet olarak Omega-3 takviyesi almıyorsanız mutlaka haftada 2 kez düzenli olarak balık tüketmeye ve günde 2 tane ceviz yemeye ve yine haftada düzenli olarak 1-2 kez ıspanak, semiz otu gibi Omega-3 kaynağı yüksek olan besinlerden faydalanmayı ihmal etmemeniz lazım.
D Vitamini ve Kalsiyum: vücutta kalsiyumun çoğunluğu kemiklerde bulunmaktadır. Kanın pıhtılaşmasında, kemiklerin yapısında ve sinir sisteminde oldukça önemli rol oynar. Bunun yanında kesinlikle D vitamininin de vücutta yeteri kadar olması gerekmektedir. bunun sebebi de kalsiyumun vücut tarafından emilebilmesi için D vitamininin de bulunması gerekmektedir.
Magnezyum: canlı hücrelerin vaz geçilmez katyonlarından birisidir. Ayrıca kemik yapısında yer almakta ve kalp kasılması gibi olaylarda kalsiyumla etkileşimini sürdürmektedir. Hamilelikte yeteri kadar magnezyum alınmazsa şiddetli titreme ve kasılmalar görülebilmektedir. Bu kasılmaların çoğalması düşük riskini artırdığından dolayı kesinlikle magnezyumun ihmal edilmemesi gerekmektedir.
Hamilelikte Anemi (Kansızlık)
Gebelikte Demir Eksikliği Anemisi:
Demir eksikliği anemisi, gebelikte en sık görülen anemidir.
Anemi kan hemogloblin (Hb) değerinin normalin altına düşmesidir.
Gebelikte 1. ve 3. trimesterde hemoglobin 11 gr/dl ‘den düşükse veya 2. trimesterde hemoglobin 10.5 gr/dl ‘den düşükse anemi kabul edilir.
Gebelerde Demir Eksikliği Anemisinin Nedenleri: Demir gereksiniminin artması, demir depolarının yetersiz olması (yetersiz beslenme düzeyi, sık doğumlar ve düşükler, sık enfeksiyonlar ve özellikle parazit hastalıkları, barsaklarda emilim bozukluğu).
Her gebeye proflaktik demir desteği verilmelidir.
Anemi olmasa ve demir depoları yeterli olsa bile gebelik boyunca bütün gebelere anemiyi önlemek amaçlı demir desteği gereklidir. Günde 60 mg elementer demirin demir eksikliği anemisinin insidansını azaltığı gösterilmiştir. Gebeliğin ilk 4 ayından sonra, en geç 20. gebelik haftasında profilaksiye başlanılmalıdır.
Tedavi:
Tedavinin amacı aneminin düzeltilmesi ve demir depolarının doldurulmasıdır. Bu amaçla ağızdan demir preparatları ve demirden zengin diyet uygulanır. Aynı zamanda demirden zengin diyet örneğin karaciğer, kırmızı et, yumurta, kuru bakla, tahıl, taze sebze, kuru meyve v.b alınmaya özen gösterilmelidir.
Gebelikte Aşılar
Canlı virus aşıları gebelikte YAPILMAZ,
Bu aşılar şunlardır;
- Kızamık Aşısı
- Kabakulak Aşısı
- Çocuk Felci Aşısı
- Kızamıkçık Aşısı
- Sarı Humma Ateşi Aşısı
- Su Çiçeği Aşısı
Diğer Virus Aşıları:
- Grip Aşısı: İnaktif virus aşısıdır. Kasım- mart ayları arası grip salgını dönemimde gebeliğin 3. ayından sonra yapılması önerilir. Eğer gebe akciğer hastalıkları açısından riskli ise gebelik ayına bakılmaksızın aşı yapılmalıdır.
- Kuduz Aşısı: Ölü virus aşısıdır. Aşının yapılması gerektiği durumlarda gebelik olup olmamasına bakılmadan uygulama yapılır.
- Hepatit B Aşısı: Hepatit B enfeksiyonu açısından riskli olan gebelere 3 doz olacak şekilde 0-1-6 ay şeklinde aşı yapılır.
- Hepatit A Aşısı: Hepatit A enfeksiyonu açısından riskli olan ve gelişmemiş ülkeleri ziyaret edecek gebelere 6 ay arayla 2 doz olacak şekilde aşı yapılır.
İnaktif Bakteri Aşıları:
- Pnömokok aşısı: Dalağı olmayan, böbrek, kalp,akciğer hastalığı olanlarda, sigara içen kadınlara gebelik olsun olmasın önerilir.
- Meningokok aşısı: Salgınlarda gebelikten bağımsız herkese önerilir.
- Tifo: Salgın olan ülkelere ziyaret edecek gebelere önerilir.
Toksoid Aşılar
Difteri-tetanoz: Tetanoz aşısı 1-2 ay arayla ilk 2 doz, 3. doz ise 6-12 ay sonra yapılarak 10 yıllık korunma sağlanır. Her 10 yılda bir tekrar dozu yapılır.
Gebelikte tetanoz aşısının ilk dozu 20-24. gebelik haftalarında yapılır.
Hamilelik döneminde yaşanan kramplardan korunmak mümkün
Hamilelik döneminde yaşanan sorunların başında krampların gelir ve basit tedbirler alarak kramplardan korunmanın mümkündür.Ayakta fazla kalmamak, otururken ayağın altına yükseklik koymak, yatmadan önce ılık duş almak gibi önlemlerle, aşırı kilo alınması ya da yüksek topuklu ayakkabı giyilmesini önermiyoruz.
Hamileliğin ilk aylarında gebelik hormonlarının etkisi sebebiyle bulantı, yorgunluk ve aşırı uyku hali, baş ağrıları, özellikle son dönemlerinde artan kabızlık, hemoroid, mide yanması, bel ağrısı, sık idrara çıkma ve bacaklarda kramplar, varisler, karında ve göğüste çatlaklar, nefes almada zorluk gibi şikayetlerin görülebilir
Özellikle 24’üncü haftadan itibaren başlayan bacak kramplar gebeleri daha çok gece rahatsız eder ve kramplar zaman zaman aniden uykudan uyanmaya neden olabilir.
Gebelikte kramp oluşumuna sebep olarak kalsiyum ve magnezyum eksikliği gösterilmektedir. Ayrıca gebelikte büyüyen uterusun toplar damar sisteminde yarattığı baskı ve buna bağlı oluşan dolaşım problemleri de kramp oluşumunda önemli bir etkendir. Ayrıca gün içi yorgunluk, fazla ayakta kalma, aşırı kilo alımı ve varisler bacak kramplarını artırmaktadır. Kalsiyum açısından zengin dengeli beslenme, çeşitli egzersizler, masaj, bölgesel sıcak uygulama gibi yöntemlerle krampların hafifletilmesi mümkündür. Çoğu zaman kalsiyum ve magnezyum içeren ilaç takviyesi de yapılabilmektedir.
Hamilelik döneminde görülen bacak kramplarının önlenmesi için alınabilecek önlemler: “Uzun süre ayakta kalmamalı, otururken ayağın altına yükseklik konulmalı, yatmadan önce ılık duş almalı, sol yana yatmalı, varis var ise mutlaka varis çorabı kullanılmalı, yüksek topuklu ayakkabı giymekten kaçınmalı, aşırı kilo alınmamasına dikkat edilmeli. Kramplar genelde lohusalık döneminde hafifler ve sonrasında da geçer. Kramp girdiği zaman ise baldır üzerine sıcak bir havlu koyup, bacağı yukarı kaldırmak ve ayak parmaklarını yukarı doğru germek rahatlatıcıdır.
Yüksek Riskli Gebelikler
Yüksek risk olan gebeliklerde anne ve bebeğin sağlığı olumsuz etkilenerek ölümle sonuçlanan durumlara neden olurken sosyal ve psikolojik yönden de olumsuzluklara yol açabilir.
- Rahim ağzı yetmezliği
- Erken doğum riski
- Çoğul gebelik riski
- Fetal büyüme geriliği
- Gebelikte hipertansiyon
- Gebelik başlangıcında kanama ya da düşük tehlikesinin olması
- Erken membran rüptürü
Hamilelikte Şeker Taraması
Günümüzde diyabet hastalığı toplumda kalp ve damar hastalıkları gibi sık görülen hastalıklar listesinde ön sıralarda yer alıyor. Tip 1 diyabet insülinle tedavi edilirken, tip 2 diyabetin tedavisinde ilaç, diyet ve spor öneriliyor.Gebelikte ortaya çıkan diyabete‘gestasyonel diyabet’ adı verilir.Gebelik diyabeti bebeğin kilolu doğmasına, iç organlarda kalıcı hasar oluşmasına, doğumda kan şekerinin aşırı düşük olmasına ve başka metabolik sıkıntılara neden olabiliyor
24-28. Haftada tarama testi yapılması şart.
Kadınların gebe kaldıktan sonra glukoz toleransının bozulması ya da yatkınlığın artmasıyla gebelik diyabeti ortaya çıkıyor. Ailesinde diyabet hastalığı olanlarda yatkınlığın fazla olması nedeniyle mutlaka tarama testi yapılması gerekir .Gebeliğin 24-28. haftaları arasında diyabetle ilgili olarak tarama testi yapıyoruz. Ailesinde yatkınlık olanların yanı sıra kilolu kadınlara da bu testin yapılması önem taşıyor. Bebekte kalıcı hasarlar yaratabileceğinden annenin kan şekeri düzeyinin normal sınırlara getirilebilmesi için diyet tedavisi veya insülin tedavisi veriliyor.
Gebeliğinde aşırı kilo alan gebelik diyabeti riskinin daha yüksek olduğunu, bu durumda annede oluşan glukoz tolerans bozukluğunun bebekleri hipoglisemiye sokabilir kan şekerleri aşırı düşebilir.
“Bebeğin kan şekeri aşırı düştüğünde hemen müdahale edilmesi gerekiyor. Aynı zamanda bebekte ortaya çıkacak solunum sıkıntısı, başka metobalik sıkıntılara karşı da acilen önlem almak gerekiyor. Bebeğin bu sıkıntılara girmesini önlemek amacıyla annenin gebelik döneminde anne adayının açlık-tokluk kan şekerini düzenli takip ediyoruz. Bu takipleri endokrinoloji, kadın hastalıkları ve doğum, diyetisyen birlikte çalışarak izliyoruz. Gebelik şekeri kontrol altına alınamıyorsa, bebek için fazla kiloyla doğmaya bağlı doğum zorlukları, metabolik ya da solunum sıkıntılarına bağlı doğum sonrası hasarların ve benzeri sıkıntıların riski daha da artıyor.
Hamilelik Sırasında Röntgen
Gebelik sırasında çekilen tanısal röntgenin cenin ya da bebeğe zarar vermesi çok nadirdir. Diş için çekilen röntgen rahimden çok uzaktır ve kurşun bir perde rahmi korumakta ve bebeğinizin ışından etkilenmesini önlemektedir.
Cenin ve bebekte ciddi hasar yalnızca çok yüksek dozlarda oluşur. Hamilelik boyunca kabul edilen kümülatif radyasyon dozu 5 rad’dır ve bu değer tanısal radtoloji tekniklerinde maruz kalınana dozun oldukça üstündedir.
Günümüzün röntgen aygıtları, görmek istenen alanı belirlemekte ve bedenin geri kalan bölgelerini ışına maruz kalmaktan korumaktadır. Röntgen filmlerinin çoğu annenin karın ve pelvisine böylece rahme gelen ışınları önlemek için kurşun bir levha ile çekilir. Ama karın röntgenin bile zararlı olma olasılığı, pratikte 10 raddan fazla ışın yaymadığı için yoktur.
Ama elbette ne kadar küçük olursa olsun gereksiz risk almanızın mantığı da yoktur. Bu nedenle genellikle acil önemi olmayan röntgen çekimlerinin sonraya ertelenmesi önerilir.
İnsanlarda yüksek doz radyasyonun en sık görülen etkileri fetusta İUGG (intrauterin gelişme geriliği) ,gebeliğin düşükle sonuçlanması ve fetal malformasyonlardır
Gebeliğin intrahepatik kolestazı
İkinci üçayın sonlarında ya da son üçayın başlangıcında ortaya çıkan ve bereberinde döküntü görülmeyen kaşıntılar gebeliğin intrahepatik kolestazı olarak tanımlanan bir karaciğer hastalığınının belirtisi olabilir. Bu durum tüm gebelerin yaklaşlık %1’ini etkileyen bir sorundur.
Karaciğerde üretilen safra, safra kanalları içinde normal şekilde ilerleyerek safra kesesine ulaşamaz. Bu durumda safra tuzları kana karışarak ciltte birikir. Kaşıntı genelde oldukça şiddetlidir. Hastalığın kendisi normalde döküntüye neden olmaz ancak şidetli kaşıma neticesinde ciltte kızarıklıklar ve tırnak izine bağlı ince kesikler olabilir.
İntrahepatik kolestaz tehlikeli bir durumdur. Bebekte gelişme geriliği ve hatta anne karnında ölüme neden olabilir.
Tanısı yapılan kan testleri ile konur.
Şiddetli kolestaz varlığında bebeği riske atmamak için doğum planlanarak bebek erken dünyaya getirilebilir.
Durum genelde doğumdan sonra kendiliğinden düzelir. Ancak takip eden gebeliklerde tekrarlama olasılığı yüksektir
Hamilelikte Karın Ağrısı ve Kasık Ağrısı
Gebeliğin erken haftalarında ve ilerleyen aylarda, doğuma yakın haftalarda çeşitli nedenlerle anne adayı zaman zaman karın ve kasık ağrısı hissedebilir. Bu ağrıların çeşitli sebepleri olabilir, bu sebeplerden bazıları önemsiz ve tedavi gerektirmez iken bazıları önemlidir ve tedavi hatta hastanaye yatış bile gerektirir.
Gebeliğin ilk günlerinde hatta adetin geciktiğininin farkedildiği ilk günlerde karın ve kasık bölgelerinde hafif rahatsızlık hissi genellikle bir çok kadın tarafından hissedilir.
Gebeliğin 3. ve 4. aylarından kasık bölgelerinde bıçak saplar gibi keskin bir ağrı hissedilebilir. Hareket etmekle, aniden ayağa kalkmakla bu ağrı birden şiddetlenebilir. Bu ağrının sebebi rahmin büyümesine bağlı rahim etrafındaki bağların ve ligamentlerin gerilmesidir.
Kabızlık, şişkinlik ve gaz da karında rahatsızlık ve ağrı şikayetlerine sebep olabilir.
Gebeliğin son aylarında Braxton-Hicks kontraksiyonları denilen yalancı doğum ağrıları da karın ağrısı hissedilmesine sebep olabilir. Bu kasılmalar düzensiz ve hafif şiddette olmasıyla ve dinlenmekle geçmesiyle gerçek doğum sancılarından ayrılır. Eğer bu tür kasılmalar sık ve şiddetli geliyorsa ve geçmiyorsa mutlaka doktora başvurmalısınız, gerçek doğum sancıları veya erken doğum eylemi belirtisi olabilir.
Gebeliğin hangi döneminde olursa olsun ağrının eşlik ettiği veya etmediği her tür vajinal kanama durumunda mutlaka hemen doktora başvurmalısınız.
Gebelik Zehirlenmesi
Gebelik zehirlenmesi tıp alanında preeklampsi olarak tanımlanan bir hastalıktır. Aslında hastalık adı gibi bir zehirlenme olayı ile alakalı değildir. Gebelik zehirlenmesi yüksek tansiyona bağlı olarak gelişen bir problemdir. Yüksek tansiyonun yanı sıra, el, ayak ve yüz bölgesinde şişlik, idrar yolu ile çok fazla protein atılımına bağlı olarak gelişmektedir. Gebelik zehirlenmesi bazı vakalarda çok hafif seyrederken bazı vakalarda çok şiddetli bir şekilde gelişebilir ve acil müdahale gerekebilir.
Gebelik zehirlenmesine maruz kalan kişilerde şayet hastalık çok şiddetli gelişmiş ise kişinin nöbet geçirmesine yol açabilir. Bu durum acil müdahale gerektiren ciddi bir durumdur. Şiddetli gebelik zehirlenmesine maruz kalan kişilerde acil olarak doğumun yaptırılması gerekebilir.
Gebelik zehirlenmesinde en önemli ayrıntı tansiyon değerlerinin dikkatli bir şekilde ölçülmesidir.
Nişan Gelmesi
Gebelik süresince rahim ağzında oluşan salgılar burada birikmeye başlar ve bu rahim ağzının içindeki kanalı tıkar. Sümüğümsü bir yapı olan bu birikmiş salgılar mukus tıkacı olarak adlandırılır. Bu tıkaç bebeği dış etkenlerden korur, enfeksiyon etkenlerine karşı bariyer görevi görür. Hamileliğin sonlarına doğru doğum zamanı yaklaştıkça rahim ağzında bir takım değişimler başlar ve bu mukus tıkaç düşer, buna nişan gelmesi denir. Kişi bunu çamaşırında bulabilir ya da tuvalete gittiğinde fark edebilir. Çoğu zaman nişan ile birlikte koyu kahverengiden açık kırmızıya ve pembeye kadar değişen renkte bir miktar akıntı da görülür. Bazı kadınlarda 36. hafta civarında gelebileceği gibi son ana kadar görülmeyebilir. Hatta bazı kadınlarda olay çok yavaş ve uzun sürede gerçekleştiğinden anne adayın olayın farkında bile olmayabilir. Mukus tıkaç hamilelik sırasında sıkça görülen akıntıların içinde fark edilmeyebilir. Akıntı açık kırmızı renge dönerse ve miktarı artarsa zaman kaybetmeden doktora başvurmanız gereklidir, bu nişan gelmesi değil kanama olabilir. 36 haftadan küçük gebeliklerde böyle kanlı sümüğümsü bir yapı geldiğinde mutlaka doktorunuza haber vermelisiniz. Eğer hamileliğiniz 36 haftadan büyük ise endişe etmenize gerek yoktur.
Nişan gelmesi doğumun ilk belirtilerinden biri olmakla birlikte nişan gelmesinden ne kadar sonra doğumun başlayacağını söylemek mümkün değildir. Bazen saatler sonra, bazen günler hatta haftalar sonra doğum başlar.
Plasentanın Erken Ayrılması
ABLATİO PLASENTA, DEKOLMAN PLASENTA
Plasentanın bebeğin doğumundan önce rahim duvarından ayrılmasıdır. Diğer kanama durumları gibi acilen doktora başvurmayı gerektirir çünkü hem anne hem bebek için ciddi riskler doğurabilir. Ablasyo plasenta 200 gebelikten birinde ortaya çıkan bir durumdur.
Ablasyo’nun en sık gözlenen belirtisi ağrıyla beraber koyu ve pıhtılaşmayan vajinal kanama olmasıdır. Özellikle şiddetli ayrılmalarda uterus serttir ve gevşemez. Annede hipotansiyon ve şok bulguları gelişebilir. Bebek kalp atımı bozulabilir.
Bu durumun ne zaman hangi gebede olabieceğini anlamak imkansızdır. Fakat bazı durumlar ise ablasyo riskinin artmasına neden olur. Bunlar arasında gestasyonel (gebeliğe bağlı) hipertansiyon, kronik hipertansiyon, preeklampsi, çok sayıda doğum yapmış olmak, sigara kullanımı, kokain alışkanlığı ve şiddetli beslenme bozukluğu sayılabilir. Karın bölgesine rastlayan darbeler (trafik kazası gibi) de bazen ablasyo gelişimine neden olabilirler. Ağır polihidramnios (amnios sıvısının artması) olan gebeliklerde amnios kesesinin kendiliğinden ya da doktor tarafından açılması esnasında uterusun hızlı boşalması da ablasyo gelişimiyle sonuçlanabilir.
Ablasyo plasenta acil müdahale gerektiren bir gebelik hastalığıdır.. Bebek ve anne hayatı tehlike altındadır. Bebek kalp atımlarından bebeğin durumu izlenir. Gebeliğin sonlandırılması anne ve bebeğin sağlık durumlarına göre planlanır. Genellikle gebelik acil sezaryenle sonlandırılır. Nadiren, bebek ve annenin durumu iyiyse, ablasyo miktarı çok az ve kanama durmuşsa ve doğum ağrıları yoksa herhangi bir şey yapılmadan izlemde tutulur. Nadiren bebek ve anne iyi, doğum sancıları varsa normal doğum denenebilir.
Plasenta Previa (Bebek Eşinin Önde Gelmesi)
Plasenta adını verdiğimiz yapı göbek kordonu vasıtasıyla gerekli besin maddelerinin bebeğe ulaştırılmasına, atık maddelerinin ise temizlenmesine yardımcı olmaktadır. Doğum esnasında yaklaşık 600 gramlık ağırlığa sahip bu yapı genellikle rahimin arka duvarında yerleşim göstermektedir. Plasenta previa, plasenta adını verdiğimiz bu yapının normal doğuma engel oluşturabilecek şekilde rahimin alt bölümüne yerleşmesidir. Bu durumda plasenta rahim ağzını kapatmaktadır. Rahim ağzının plasenta ile kapalı olması normal doğumu engellediği gibi ciddi kanamalara da neden olabilir. Yaklaşık 200 doğumda bir görülen bu problem plasentanın rahim ağzındaki yerleşimine göre 3 tipe ayrılmaktadır.
a.Total plasenta previa: Plasenta, bebeğin normal doğumuna imkan vermeyecek şekilde tamamen rahim ağzını kapatmaktadır.
b.Parsiyel (kısmi) plasenta previa: Plasenta doğum yolu olan rahim ağzının tamamını değil bir kısmını kapatmıştır.
c.Marjinal plasenta previa: Plasenta rahim ağzının kenarındadır, rahim ağzını kapatmaz.
Nedeni: Plasenta previanın oluşum nedenleri hakkında elimizde net bilgiler olmamakla birlikte , önceki gebelikler sonrasında oluşabilecek rahim zarı hasarı ve plasental gelişim bozuklukları olası nedenler arasındadır. Aşağıda belirtilen durumlarda plasenta previa riski artmaktadır.
- İleri anne yaşı
- Artmış doğum sayısı
- Önceden geçirilmiş rahim ameliyatları
- Bir önceki gebelikte geçirilen plasenta previa
- Çoğul gebelik
Şikayetler: Plasenta previa tanısı alan vakalarda klasik şikayet gebeliğin son üç ayı içerisinde görülen ani başlangıçlı ağrısız vajinal kanamadır. Bu kanama en sık 34. gebelik haftası civarında olmaktadır. Ancak daha erken haftalardada izlenebilmektedir. Hastaların % 25 inde vajinal kanama ile birlikte rahim kasılması da olabilmektedir.
Amniyon Sıvısı ve Amniyosentez.
Her bebeğin anne karnında sağlıklı bir şekilde büyüyebilmek için “Amniyon Mayisi” ismi verilen bir sıvıya ihtiyaç duyar bu sıvı bebeği ısı değişimlerine, infeksiyona, çarpma gibi dış etkenlere karşı korur ve bebeğin normal gelişimini devam ettirmesi için hayati öneme sahiptir
Amniyon sıvısının içeriği, annenin serumuna çok benzer ek olarak içerisinde bebeğe ait hücreler de bulunan bir sıvıdır. Bebek bu sıvıyı içmekte ve bu sıvının içine idrarını yapmaktadır. Bebeğin vücudundan gelen üre, bilirübin, alfafetoprotein gibi pek çok madde bu sıvının içerisinde bulunur. Bu sıvının içeriği sabit bir yapıda olmayıp, gün içinde 10-12 kez anne tarafından filtre edilmektedir. Amniyon sıvısının miktarı gebelik haftası ilerledikçe artmakta ve 9 aylık bir gebelikte yaklaşık olarak 800 ml.’ye ulaşmaktadır.”
Amniyon sıvısının anne karnından özel tekniklerle alınması ve incelenmesi durumunda bebeğin sağlığı hakkında son derece faydalı bilgiler verir, bu işleme Amniyosentez adı verilmiştir
Gebelik sırasında Amniyosentez’in genetik hastalıkların araştırılması ve bazı hastalıkların tedavisi amacıyla değişik zamanlarda yapılabilir, “toplumda yaygın olarak bilinen ve bebeğin genetik yapısının araştırılması için yapılan teste Genetik Amniyosentez Testi denir. Bu test, gebeliğin ilk yarısında yapılmaktadır. Bu aşamada yapılan Amniyosentez ile bebeğin kromozom yapısı % 100’e yakın bir doğrulukla belirlenebilmektedir. Yine aynı dönemde bazı kalıtsal genetik hastalıklarının tanısı da konabilmektedir
Anne yaşının 35’den fazla olması, daha önceden kromozomal anomalili bebek sahibi olanların; 3 ya da daha fazla sayıda gebeliği kendiliğinden düşükle sonlananların; anne ya da babanın bilinen kromozomal / genetik hastalığı olanların; ailede kromozomal anomali öyküsü bulunanların; taşıyıcısı olduğu X kromozomuna bağlı geçiş gösteren hastalıkları olan annelerin; metabolik hastalık riski taşıyanların; nöral tüp defekti riski olanların; tarama (ikili ya da üçlü tarama testinde artmış risk varlığı) testleri pozitif çıkanların genetik hastalıkların tanısı için Amniyosentez Testi yapılabilir
Anne Sütü Nasıl Artar?
Anne sütü bebekler için adeta mucizevi bir besin.
Öyle ki, bebeğiniz ilk 6 ayda su dahil tüm ihtiyaçlarını anne sütünden karşılayabiliyor. İşte bu yüzden annelere, ilk 6 ay sadece anne sütü, sonrasında ek gıdalarla birlikte bebeklerini 2 yıla kadar emzirmesi öneriliyor.
Emzirme döneminde sağladığınız sütteki enerjinin büyük bir kısmı, yediklerinizden karşılanıyor. Aldığınız tüm enerji tam olarak süt enerjisine dönüşmüyor, çünkü vücut dokuları da bir miktar enerjiyi emiyor. Sağlıklı bir annenin günde ortalama 700–800 ml süt salgıladığı esas alındığında, emzirme döneminde günlük ortalama ekstradan enerji gereksinimi 750 kaloriyi buluyor. Bu miktarın 500 kalorisi yediklerinizden sağlanırken, 250 kalorisi hamilelikte depoladığınız yağlardan karşılanıyor. Bu da emzirme sırasında aldığınız fazla kiloların, enerjiye daha hızlı dönüşmesine dolayısıyla depolanan yağların erimesine katkıda bulunuyor.
Bebekler için vazgeçilmez olan anne sütünden daha çok yararlanabilmeleri için annelere sütlerini miktarını ve besin değerini arttıracak öneriler şunlardır
- Hızlı kilo vermeyi vadeden diyet ve ilaçları uygulamayın.
- Sütünüzü arttıran en önemli besin, sudur. Günde en az 2,5 – 3 litre su içmelisiniz, çünkü sütün önemli bir kısmı sudan oluşuyor.
- Kalsiyumdan zengini olan süt, yoğurt ve peyniri düzenli olarak tüketmelisiniz. Her gün 1 adet yumurta veya 1 porsiyon etli sebze veya kurubaklagil yemeği yemeye özen göstermelisiniz.
- A Vitamininden zengin havuç, yeşil yapraklı sebzeler, kayısı gibi besinleri, beslenme programınızda sık bulundurmalısınız.
- Vitaminlerin zengin bir kaynağı olan taze sebze ve meyveleri her gün düzenli olarak tüketmelisiniz.
- Yediğiniz yiyeceklerin besleyici değerini korumak ve özellikle anemiyi (kansızlığı) önlemeniz açısından, yemeklerinizle birlikte çay içmemelisiniz.
Doğumum Yaklaştı Nelere Dikkat Etmeliyim
Normal doğum gebeliğin 38-42. haftaları arasında olur. Gebelerin bir kısmında ise daha erken gebelik haftalarında doğum başlayabilir. Sezaryen hastanın veya doktorun yönlendirilmesi ile yapılacak ise veya mükerrer adı verilen ve daha önce sezaryen ile doğum yapmış olan bir gebeye tekrar sezaryen yapılacaksa işlem 38-39. haftalar arasında planlanır.
Gebeliğin son haftalarına doğru rahimde Braxton-Hicks kasılmaları adı verilen kasılmalar olur. Bu kasılmalar rahim ağzının yumuşaması için hazırlık kasılmalarıdır. Bazen sık ve ağrılı olabildikleri halde genelde düzensizdirler. Gebelerin bir kısmında son haftalarda halk arasında nişan atılması adı verilen rahim ağzındaki tıkacın atılması gerçekleşebilir. Bu çamaşırda kanlı ve sümüklü bir leke bırakır. Genellikle doğumun başlayacağının habercisidir.
Doğumun habercileri kasılmaların düzenli olarak gelmesi veya su kesesinin açılmasıdır. Gerçek doğum ağrıları araları giderek sıklaşan ve belden kasıklara doğru gelen ağrılardır. Bu kasılmalara hafif bir vajinal kanama da eşlik edebilir. Kasılmalar 10 dakikada birin altına indiğinde hastaneye gitmekte yarar vardır. Su kesesinin açılması durumunda ise hemen hastaneye gidilmelidir.
Gebeliğin son zamanlarında bebek hareketlerinde bir miktar azalma olması normaldir. Ancak hareketler belirgin olarak azalırsa veya bebek hiç hareket etmiyorsa mutlaka doktorunuza haber verin. Bebeğin hareketlerini takip etmenin en iyi zamanı akşam yemeğinden sonradır. Yemekten 30 dakika sonra sol yanınıza yatarak bebeğin tüm hareketlerini sayın. Eğer 1 saat içinde bebek 10 defadan az hareket ederse doktorunuza haber verin.
Doğum için hastaneye giderken yanınıza kişisel eşyalarınızı alın. Bebeğiniz ile ilgili her türlü gereksinim hastane tarafından karşılanacaktır. Sadece taburcu olurken giydireceğiniz bir tulum almanız yeterli olacaktır.
Sezaryen planlanmış gebeler bir gece önce saat 24:00 ten itibaren herhangi bir şey yememeli ve 03 00-04 00 den itibaren de bir şey içmemelidir.
Geç Doğum
Normal bir gebelik 38 ile 42. haftalar arasında bebeğin doğumuyla sonuçlanır…
Gebelik haftasının 42. haftayı tamamlamasına rağmen doğum eyleminin başlamaması durumunda miyad geçmesinden bahsedilir.
Miyadı Geçen Bir Bebeği Bekleyen Tehlikeler Nelerdir?
Gerçek bir miyad geçmesi bebek için hem antenatal dönemde (bebek doğmadan) hem intrapartum dönemde (doğum eylemi esnasında) hem de postpartum dönemde (bebek doğduktan sonra) yani tüm perinatal dönemde çeşitli tehlikeleri olan bir durumdur. Bu tehlikelerin en büyük kaynağı süresi dolan uteroplasental ünitenin işlevlerini yavaş yavaş yitirmesiyle ilgilidir.
Fetal Distres Gelişmesi
Uteroplasental üniteden bebeğe giden yaşamsal maddeler (besin maddeleri ve oksijen) azaldığında ortaya çıkan uteroplasental yetmezlik (UPY) bebekte doğum öncesi dönemde ve doğum eylemi esnasında fetal distresin daha kolay gelişmesine neden olur. Ayrıca miyad geçmesi olgularının bazılarında gelişen oligohidramnios (amnios sıvısının azalması) kordon basısına yol açarak fetal distres gelişmesini kolaylaştıran bir etkendir.
Mekonyum Aspirasyonu
Uteroplasental yetmezlik (UPY) gelişen miyad geçmesi durumlarında diğer bir problem bebeğin mekonyumunu doğumdan önce ya da doğum eylemi esnasında dışkılamasıdır. Bebeğin ilk dışkısı olan mekonyum normal şartlarda doğumdan sonraki ilk 24 saatte çıkartılır. Fetal distres ve buna bağlı olarak gelişen hipoksi (oksijen azlığı) bebeğin anüs sfinkterinin gevşemesine yol açar ve dışkılama doğumdan önce olur. Bu ilk dışkı bebek doğmadan önce ya da daha sıklıkla bebek doğduktan sonra ilk nefesini aldığında bebeğin akciğerine kaçabilir. Bu yapışkan madde bebeğin akciğerlerinin işlevlerini bozabilir. Bu duruma mekonyum aspirasyonu adı verilir.
Dismatürite (Postmatürite)
UPY’nin ciddi boyutlara ulaştığı durumlarda dismatürite ortaya çıkabilir. Dismatürite intrauterin gelişme geriliğinin (İUGG) özel bir şeklidir. Bu bebekler miyadındayken normal kiloda olan ancak miyad geçmesiyle beraber ciltaltı yağ dokuları ve kas kitleleri enerji ihtiyacı nedeniyle harcandığından kilo kaybeden bebeklerdir. Genellikle çok tipik bir görünümleri vardır: tırnakları ve saçları uzamıştır ve mekonyumlarını doğmadan önce çıkardıklarından tüm vücutları, özellikle de tırnakları mekonyumla boyanmış olarak doğarlar. Miyad geçmesinde yaklaşık %30 bebekte dismatürite bulguları ortaya çıkar.
Oligohidramnios
Miyad geçmesinde bir başka sorun da amnios sıvısının azalmasıdır. UPY geliştikten sonra bebeğin kanının büyük kısmını en önemli yaşamsal organları olan beyin ve kalbe yönlendirmesi nedeniyle ortaya çıkar. Bu sıvı azalması ultrason ile belirlenir. Oligohidramnios, özellikle mekonyumunu doğumdan önce çıkarmış olan bebeklerde mekonyum aspirasyonunun gelişmesini kolaylaştırır. Oligohidramniosun yarattığı diğer bir sorun da kordon basısı ve buna bağlı olarak fetal distres ortaya çıkmasıdır. Kordon basısı doğum eylemi esnasında ciddi problemler yaratarak doğumun sezeryanla gerçekleştirilmesine neden olabilir.
Sezaryen ve Riskleri
Sezeryen Doğumlarda Hangi Çeşit Anestezi Kullanılır?
Sezaryen doğumlar mecburen anestezi yardımı ile yapılır. Ameliyatlarda genel anestezi veya sadece belden alt tarafı etkisiz hale getirmek için epidural anestezi tercih edilmektedir. Epidural anestezi ile anne adayı doğum boyunca ağrı hissine maruz kalmaz ve bebeğinin doğumuna şahit olur. Epidural anestezinin bir başka avantajı ise, doğumdan sonra annelerin bebekleri ile daha çabuk temas haline geçebilmeleridir. Genel anesteziye oranla epidural anestezi ile doğan bebeklerin daha aktif oldukları gözlemlenmektedir.
Sezeryanın Uygun Görüldüğü Durumlar Nelerdir?
Anne karnındaki bebek iri yapılı ise sezaryen ile doğum uygun görülmektedir.
Daha evvel üreme organları ile alakalı geçirilmiş ameliyatlar söz konusu ise yine sezaryen tercih edilmesi gereken bir doğum tekniğidir.
Bebeğin doğum pozisyonu ters ise vajinal yolla doğması imkansızdır.
Bebek doğum sancıları nedeni ile sıkıntıya düşmüş ise yine acilen sezaryen doğum gerçekleştirilmelidir.
Doğum süresi fazla uzamışsa ya da doğum çok ağır ilerliyor ise sezaryen ile doğum gerçekleştirilir.
Çoğul gebelik durumlarında yine sezaryen yaygın olarak kullanılmaktadır.
Plesenta doğum sancıları esnasında bulunmuş olduğu yerden ayrılmış ise bebek çok ciddi problemlere maruz kalabilir hatta kan kaybı nedeni ile ölü doğum gerçekleşebilir. Bu gibi durumlarda sezaryen ile doğum şarttır.
Sezeryen Doğumun Komplikasyonları
Sezaryen ile doğum mecbur kalmadıkça tavsiye edilen bir doğum tekniği değildir. Çünkü sezaryen doğumdan ziyade bir nevi operasyon gerektiren bir işlemdir. Karın bölgesine kesi uygulanmaktadır. Uygulanan kesi ile karın iç kısmında iltihap tehlikesi her zaman vardır. Ayrıca kesiye uygulanan dikişlerde kanama ve enfeksiyon oluşabilir.
Sezaryen doğumlarda vajinal doğumlara oranla kan kaybı daha yüksektir. Sezaryen doğum şayet 2. Ya da 3. Defa uygulanıyor ise ilk doğuma oranla daha fazla risk oluşmaktadır. Oluşabilecek riskin nedeni ise ilk doğumda muhtemel karın içinde yapışıklıklar oluşmuştur. İdrar yollarında veya barsaklarda hasar oluşma riski vardır.
Sezaryen doğum sonrası dikiş uygulanan alanda oluşan ağrılar annenin hareketlerinde kısıtlama yaratacağından dolayı bebeğini emzirmesinde zorluk yaşayabilir.
Sezaryen doğum şayet genel anestezi yardımı ile yapılmışsa anestezi ile alakalı problemler gelişebilir.
Doğum Sonrası Ruhsal Durum Değişiklikleri
Doğumdan sonra birçok annenin sağlıklı bebeğini görmesinden sonra ilk tepkisi mutluluk ve neşe duygusudur.
3-10 gün arasında hastaların % 50- 80’inde yetersizlik hissi, mizaç değişiklikleri, yorgunluk ve başağrıları görülebilir. Bunlar genellikle yeni annenin, kendisi ve bebeğinin bakımıyla ilgili endişelerinden kaynaklanır.
Hastaya destek vermek çoğu kez yeterli olur. Hastaların % 5-25 inde ise postpartum depresyon (doğum sonrası depresyonu) gözlenebilir. Çoğunlukla 2-6. haftalar arasında başlar, bazen aylarca devam edebilir. Psikoterapi ve antidepresan tedavi çoğunlukla faydalıdır.
Doğum sonrası vajina kaslarında oluşan gevşekliklerin ve vajina kanalında oluşan genişlemelerin tedavisi yapılabilmektedir.